Orduların var olduğu her dönemde, kendine özgü kuralları ve yargılama usulleri de olmuştur. İşte bu noktada karşımıza çıkan askeri hukuk, bir devletin silahlı kuvvetlerindeki düzeni, disiplini ve hiyerarşiyi korumayı amaçlayan özel bir hukuk dalıdır. Türkiye'de ise askeri yargı sistemi, Cumhuriyet tarihi boyunca önemli dönüşümler geçirmiş, özellikle son yıllardaki anayasal değişikliklerle köklü bir yapısal değişime uğramıştır. Peki, Türkiye'de askeri yargı tarihsel süreçte nasıl bir yol izledi ve bugün ne durumda? Gelin, bu önemli konunun dününe ve bugününe yakından bakalım.
Askeri Hukuk Nedir ve Neden Gereklidir?
En basit tanımıyla askeri hukuk; asker kişilerin görevlerini, sorumluluklarını, haklarını, uymak zorunda oldukları disiplin kurallarını ve işledikleri suçlara uygulanacak yaptırımları düzenleyen kurallar bütünüdür. Bu hukuk dalının temel amacı, ordunun "emir-komuta" zincirini ve operasyonel etkinliğini sarsacak her türlü eylemi önlemek ve askeri hizmetin kesintisiz bir şekilde yürütülmesini sağlamaktır. Sivil hayattaki kurallardan farklı olarak, askeri hukukta disiplin, itaat ve hiyerarşi gibi kavramlar çok daha merkezi bir rol oynar. Bu nedenle, askeri yapıya özgü suç tipleri (emre itaatsizlik, firar, amire hakaret vb.) ve yargılama usulleri bulunur.
Türkiye'de Askeri Yargının Tarihsel Gelişimi
Türkiye'deki askeri yargı sisteminin kökleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki askeri kanunnamelere kadar uzanır. Ancak modern anlamda sistemin şekillenmesi Cumhuriyet dönemiyle birlikte olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi ve Anayasal Evrim
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren askeri mahkemeler, Türk hukuk sisteminin bir parçası olarak varlığını sürdürdü. 1961 ve 1982 Anayasaları, askeri yargıyı anayasal bir güvence altına alarak Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) gibi yüksek mahkemelerin kurulmasını sağladı. Bu dönemde askeri mahkemeler, sadece asker kişilerin askeri suçlarına değil, kanunda belirtilen bazı durumlarda sivil kişilerin de yargılanabildiği bir yapıya sahipti. Bu durum, zaman zaman sivil ve askeri yargı arasındaki yetki tartışmalarını da beraberinde getiriyordu.
Dönüm Noktası: 2017 Anayasa Değişikliği ve Sonrası
Türkiye'de askeri yargı için en köklü değişim, 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ile yaşandı. Bu değişiklik sonucunda, askeri yargı sistemi neredeyse tamamen lağvedildi ve yargı birliği ilkesi doğrultusunda önemli adımlar atıldı.
Askeri Mahkemelerin Kaldırılması
Anayasa değişikliği ile Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kapatıldı. Savaş hali dışında, askeri mahkemelerin kurulamayacağı anayasal bir hüküm haline getirildi. Bu tarihi adımla birlikte, askeri suç işleyen asker kişilerin yargılanması görevi tamamen sivil yargı organlarına, yani adli mahkemelere devredildi.
Yeni Yapı: Disiplin Mahkemeleri
Peki, askeri mahkemeler kaldırıldıysa ordudaki disiplin nasıl sağlanıyor? Bu sorunun cevabı "Disiplin Mahkemeleri"dir. 2017 değişikliği sonrasında, askeri yargıdan geriye sadece disiplin mahkemeleri kaldı. Ancak bu mahkemelerin görevi, eskiden olduğu gibi bir suç yargılaması yapmak değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu çerçevesinde, bu mahkemeler yalnızca asker kişilerin disiplinle ilgili belirli eylemlerine (örneğin, oda hapsi gibi yaptırımlara) ilişkin itirazları karara bağlar. Yani, bir ceza mahkemesi gibi değil, daha çok bir idari denetim mekanizması gibi çalışırlar. Asker kişilerin işlediği tüm suçlar (ister askeri suç, ister adi suç olsun) artık görevli ve yetkili adli mahkemelerde görülmektedir.
Sonuç: Yargıda Birlik İlkesine Doğru Atılan Adım
Özetle, Türkiye'de askeri yargı sistemi, tarihsel süreç içerisinde anayasal bir kurum olarak var olmuş ancak 2017'deki köklü reformla birlikte yapısı temelden değiştirilmiştir. Bugün, savaş hali dışında askeri mahkemeler bulunmamakta ve asker kişilerin yargılamaları sivil mahkemeler tarafından yürütülmektedir. Geriye kalan disiplin mahkemeleri ise sadece TSK içerisindeki disiplin yaptırımlarına yönelik sınırlı bir yetkiye sahiptir. Bu dönüşüm, Türk hukuk sisteminde "yargıda birlik" ilkesini güçlendiren ve sivil-asker ilişkilerinin hukuki zeminini yeniden şekillendiren tarihi bir adım olarak kayıtlara geçmiştir.