Yaz aylarının vazgeçilmezi, huzurun ve mavinin adresi olan sahiller, aslında göründüğünden çok daha karmaşık bir mücadelenin merkezinde yer alıyor. Peki, bu eşsiz doğal miras gerçekten kimin? Halkın mı, işletmelerin mi, yoksa devletin mi? İşte bu soru, Türkiye'de sıkça gündeme gelen kıyı koruma anlaşmazlıkları konusunun temelini oluşturuyor. Bu yazımızda, hepimizi ilgilendiren bu hassas dengeyi, kıyıların kullanım hakkını, yasal düzenlemeleri ve bu alanda yaşanan çekişmelerin perde arkasını birlikte aralayacağız.
Kıyı Koruma Kavramı ve Önemi
Kıyı koruma, en basit tanımıyla, kıyı şeridinin doğal yapısını, ekolojik dengesini ve kamusal kullanımını güvence altına almayı amaçlayan yasal, idari ve fiziki önlemler bütünüdür. Bu sadece kumsalları betonlaşmaktan kurtarmak anlamına gelmez; aynı zamanda deniz ekosistemini, biyolojik çeşitliliği ve en önemlisi, Anayasa ile güvence altına alınmış olan halkın kıyılardan serbestçe yararlanma hakkını korumak demektir. Kıyılar, hem ekonomik (turizm, balıkçılık) hem de sosyal (rekreasyon, dinlenme) açıdan bir ülkenin en değerli varlıkları arasındadır ve bu değerin korunması, gelecek nesillere karşı en temel sorumluluklarımızdan biridir.
Anlaşmazlıkların Kalbinde Yatan Nedenler
Kıyı koruma mücadeleleri genellikle birkaç ana eksen etrafında şekillenir. Bu çatışmaların temelinde yatan nedenleri anlamak, sorunun çözümüne giden yolda ilk adımdır.
Yasal Çerçeve: Kıyı Kanunu ve Uygulama Eksiklikleri
Türkiye'de kıyıların statüsünü belirleyen temel yasal metin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'dur. Bu kanun, çok net bir şekilde kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğunu ve bu alanlarda özel mülkiyetin olamayacağını belirtir. Kanuna göre, kıyı kenar çizgisinden itibaren ilk 50 metrelik sahil şeridinde duvar, çit, parmaklık gibi engelleyici hiçbir yapı yapılamaz. Ancak teoride bu kadar net olan kurallar, pratikte ne yazık ki sıklıkla delinmektedir. Yasal boşluklar, denetim eksiklikleri ve yerel yönetimlerin farklı yorumları, kanunun ruhuna aykırı uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
Ticari Çıkarlar ve Halkın Erişim Hakkı Çatışması
Anlaşmazlıkların en gözle görülür olduğu alan, turizm işletmeleri ile halk arasındaki gerilimdir. Oteller, beach club'lar veya restoranlar, kiraladıkları veya kendi mülkiyetleri önünde bulunan kamusal sahilleri "sadece müşterilerine özel" alanlar gibi göstererek halkın girişini engelleyebilmektedir. Şezlong ve şemsiyelerle tüm kumsalı kaplamak, fahiş giriş ücretleri talep etmek veya fiziki engeller oluşturmak, Kıyı Kanunu'na aykırı olmasına rağmen sıkça karşılaşılan durumlardır. Bu durum, kamuya ait olan bir doğal zenginliğin ticarileştirilerek halkın elinden alınması anlamına gelmektedir.
Çevresel Etkiler ve Sürdürülebilirlik Sorunu
Kıyıların usulsüz kullanımı, sadece bir erişim hakkı ihlali değil, aynı zamanda ciddi bir çevre sorunudur. Kıyı şeridine yapılan kaçak ve plansız yapılar, kıyı ekosistemine geri dönülmez zararlar verir. Kumulların yok edilmesi, deniz kaplumbağaları gibi nesli tehlikedeki türlerin üreme alanlarının tahrip edilmesi ve deniz kirliliği, bu anlaşmazlıkların en acı çevresel sonuçlarıdır. Sürdürülebilir bir gelecek için kıyıların doğal yapısının korunması, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı gibi kurumların da öncelikli gündem maddelerinden biridir. Sürdürülebilir kıyı yönetimi, ekolojik dengeyi ve ekonomik kalkınmayı bir arada ele almayı gerektirir.
Sonuç: Sahiller Hepimizin, Korumak da Ortak Görevimiz
"Sahiller kimin?" sorusunun cevabı aslında çok basit ve nettir: Sahiller, Anayasa ve yasalarla güvence altına alındığı üzere, istisnasız tüm halkındır. Kıyı koruma anlaşmazlıklarının temelinde, bu basit gerçeğin ticari çıkarlar veya ihmaller yüzünden göz ardı edilmesi yatmaktadır. Çözüm; mevcut yasaların kararlılıkla uygulanması, denetimlerin artırılması, halkın kendi hakları konusunda bilinçlenmesi ve sivil toplumun bu mücadeleye aktif katılımından geçmektedir. Unutmayalım ki o masmavi sular ve altın sarısı kumsallar, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de hakkı olan paha biçilmez bir mirastır. Bu mirasa sahip çıkmak, hepimizin ortak sorumluluğudur.