İşteBuFirma İndir

Hukuk ve Savaş: Uluslararası Kurallara Kimler Uyuyor, Kimler İhlal Ediyor?

Savaş kelimesi zihnimizde çoğu zaman kuralsızlık, yıkım ve kaosla eş anlamlıdır. Peki, bu kaosun ortasında bile uyulması gereken kurallar olabilir mi? Cevap, şaşırtıcı bir şekilde evet. Aslında, hukuk ve savaş arasındaki bu hassas denge, modern dünyanın en önemli tartışma alanlarından birini oluşturur. Savaşın yıkıcı etkilerini sınırlamayı amaçlayan ve genellikle uluslararası savaş kuralları veya daha resmi adıyla Uluslararası İnsancıl Hukuk olarak bilinen bu düzenlemeler, çatışma anında kimlerin ve nelerin hedef alınabileceğini, esirlere nasıl davranılacağını ve sivil halkın nasıl korunacağını belirler. Bu kuralların temelini ise dünyaca bilinen Cenevre Sözleşmeleri gibi anlaşmalar oluşturur.

Savaşın Kuralları mı Olur? Uluslararası İnsancıl Hukukun Temelleri

"Savaş hukuku" kulağa bir tezat gibi gelse de, amacı savaşın kendisini meşrulaştırmak değil, etkilerini insani sınırlar içinde tutmaktır. Uluslararası İnsancıl Hukuk (UİH), silahlı çatışma durumlarında geçerli olan kurallar bütünüdür. Bu hukuk dalının iki temel amacı vardır: Savaşmayan veya savaşma yeteneğini yitirmiş kişileri (siviller, sağlık personeli, yaralı askerler, savaş esirleri) korumak ve savaş yöntemlerini ve kullanılacak silahları sınırlamak.

Cenevre Sözleşmeleri: Savaş Hukukunun Omurgası

Uluslararası savaş hukukunun en bilinen ve en temel metinleri, 1949 yılında kabul edilen dört Cenevre Sözleşmesi ve bunlara ek protokollerdir. Bu sözleşmeler, devletlere çatışma sırasında uymaları gereken net sorumluluklar yükler:

  • Birinci Sözleşme: Karadaki silahlı kuvvetlerdeki yaralı ve hastaların durumunu iyileştirir.
  • İkinci Sözleşme: Denizdeki silahlı kuvvetlerdeki yaralı, hasta ve kazazedelerin durumunu iyileştirir.
  • Üçüncü Sözleşme: Savaş esirlerine yapılacak muameleleri düzenler.
  • Dördüncü Sözleşme: Savaş zamanında sivil kişilerin korunmasını sağlar.

Bu sözleşmeler, bir askerin yaralandığı andan itibaren artık bir hedef olmadığını, bir esirin insanlık onuruna yakışır şekilde muamele görmesi gerektiğini ve sivil halkın kasıtlı olarak hedef alınamayacağını açıkça belirtir.

Temel İlkeler Nelerdir?

Uluslararası İnsancıl Hukuk, birkaç temel ilke üzerine kurulmuştur. Bu ilkeler, askeri operasyonların nasıl yürütülmesi gerektiğine dair ahlaki ve hukuki bir çerçeve sunar. En temel ilkelerden bazıları şunlardır:

  • Ayrım Gözetme İlkesi: Çatışan taraflar, her zaman sivil halk ile savaşçılar (muharipler) ve sivil hedefler ile askeri hedefler arasında ayrım yapmak zorundadır. Saldırılar yalnızca askeri hedeflere yöneltilebilir. Okullar, hastaneler, ibadethaneler ve sivil yerleşim yerleri kasıtlı olarak hedef alınamaz.
  • Orantılılık İlkesi: Bir askeri hedefe yönelik saldırının, sivil halka ve sivil mülkiyete vereceği tali zararın, saldırıdan beklenen somut ve doğrudan askeri avantajdan daha fazla olmaması gerekir. Yani, küçük bir askeri kazanç için büyük bir sivil yıkıma neden olmak yasaktır.
  • İhtiyat (Önlem Alma) İlkesi: Çatışan taraflar, saldırı planlarken ve gerçekleştirirken sivil kayıpları ve hasarı önlemek veya en aza indirmek için mümkün olan tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

Kurallar Kağıt Üzerinde Kalıyor mu? İhlaller ve Yaptırımlar

Tüm bu kurallara rağmen, haberlerde sıkça sivil yerleşimlerin bombalandığını, hastanelerin vurulduğunu ve savaş suçlarının işlendiğini görüyoruz. Bu durum, doğal olarak şu soruyu akla getiriyor: Bu kuralların bir yaptırım gücü var mı? Uluslararası savaş kuralları, ne yazık ki her zaman saygı görmüyor. Özellikle devlet dışı silahlı grupların veya kuralları hiçe sayan devletlerin olduğu çatışmalarda ciddi ihlaller yaşanabiliyor.

İhlalleri Kim Yargılıyor? Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Diğer Mekanizmalar

Savaş hukuku ihlalleri, "savaş suçu" olarak kabul edilir. Bu suçları işleyenlerin bireysel olarak sorumlu tutulması için mekanizmalar mevcuttur. Bunların en bilineni, Lahey'de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi'dir (UCM). UCM; soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları gibi en ciddi suçları soruşturmak ve yargılamakla görevlidir.

Ancak UCM'nin yargı yetkisi sınırlıdır. Yalnızca kendi yargı yetkisini tanıyan ülkelerin vatandaşlarını veya kendi topraklarında işlenen suçları yargılayabilir. Dünyanın en güçlü devletlerinden bazılarının UCM'ye taraf olmaması, mahkemenin etkinliğini kısıtlayan en büyük zorluklardan biridir. Bunun yanı sıra, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından belirli durumlar için özel mahkemeler de (eski Yugoslavya ve Ruanda'da olduğu gibi) kurulabilmektedir.

Yaptırımlar Etkili mi?

Hukuki yargılamaların yanı sıra, kuralları ihlal eden devletlere karşı diplomatik kınamalar, ekonomik yaptırımlar ve silah ambargoları gibi çeşitli baskı mekanizmaları da kullanılabilir. Uluslararası kamuoyunun ve sivil toplum kuruluşlarının baskısı da önemli bir rol oynar. Ancak, siyasi çıkarlar ve güç dengeleri, bu yaptırımların uygulanmasını genellikle zorlaştırır. Güçlü bir devletin bir başka güçlü devletin ihlallerine göz yumduğu veya kendi müttefikini koruduğu durumlara sıkça rastlanır.

Sonuç: Umutsuz Bir Çaba mı, İnsanlığın Vicdanı mı?

Sonuç olarak, savaş hukuku mükemmel bir sistem değildir ve ihlalleri tamamen engellemekte yetersiz kalabilir. Ancak bu durum, onun anlamsız olduğu anlamına gelmez. Uluslararası savaş kuralları, en karanlık zamanlarda bile insanlığın ortak vicdanını ve asgari ahlaki standartlarını temsil eder. Bu kurallar, ihlalleri adlandırmak, failleri sorumlu tutmak ve mağdurlara adalet aramak için hayati bir zemin sunar. Savaşın acımasız gerçekliği ile hukukun idealleri arasındaki bu bitmeyen mücadele, daha insani bir dünya kurma çabasının en önemli parçalarından biridir ve bu kurallara sahip çıkmak, hepimizin ortak sorumluluğudur.



Kaynak: https://istebuavukat.com.tr/hukuk-ve-savas-uluslararasi-kurallara-kimler-uyuyor-kimler-ihlal-ediyor