Devasa bir maden projesi, bir nükleer santral ya da şehrin siluetini değiştirecek bir köprü... Bu tür büyük yatırımlar hayata geçmeden önce, çevreye verebilecekleri etkilerin ölçüldüğü kritik bir süzgeçten geçerler. İşte bu sürece Çevresel Etki Değerlendirmesi, yani kısaca ÇED diyoruz. Peki, bir projeye verilen "ÇED Olumlu" kararı her şeyin sonu mu demek? Aslında değil. İşte bu noktada, doğayı ve kamu yararını korumak için devreye giren en önemli hukuki mekanizmalardan biri olan ÇED iptal davası gündeme geliyor. Bu dava, projenin kaderini değiştirebilecek, hatta onu tamamen durdurabilecek bir güce sahip.
ÇED Nedir ve Neden Bu Kadar Önemlidir?
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), en basit tanımıyla, yapılması planlanan projelerin çevre üzerindeki olumlu veya olumsuz etkilerini belirlemek, olumsuz etkileri önlemek ya da en aza indirmek için alınacak tedbirleri saptamak amacıyla yürütülen kapsamlı bir süreçtir. Bu süreç, sadece toprağı, suyu, havayı değil; aynı zamanda bölgedeki sosyal yaşamı, kültürel mirası ve ekonomik dinamikleri de hesaba katmalıdır. Sürecin sonunda idare tarafından üç tür karar verilebilir:
- ÇED Olumlu: Projenin çevreye vereceği olumsuz etkilerin alınacak önlemlerle kabul edilebilir düzeyde olduğuna ve projenin gerçekleştirilebileceğine karar verilir.
- ÇED Olumsuz: Projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin çok büyük olduğu ve alınacak tedbirlerle dahi giderilemeyeceği anlaşıldığında verilir. Bu karar, projenin fiilen durdurulması anlamına gelir.
- ÇED Gerekli Değildir: Daha küçük ölçekli projeler için, projenin önemli çevresel etkileri olmayacağı öngörüldüğünde verilen karardır.
Bu sürecin tüm detayları ve yasal çerçevesi, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nde açıkça belirtilmiştir. Bu yönetmelik, sürecin şeffaf ve bilimsel kriterlere dayalı yürütülmesi için bir yol haritası sunar.
ÇED İptal Davası: Hukuki Süreç Nasıl İşler?
İdare tarafından verilen "ÇED Olumlu" veya "ÇED Gerekli Değildir" kararlarının, hukuka, bilimsel gerçeklere veya kamu yararına aykırı olduğunu düşünenler için yargı yolu açıktır. İşte bu yola ÇED iptal davası denir ve süreç belirli adımlarla ilerler.
H3: Kimler Dava Açabilir?
Bu davayı, karardan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen herkes açabilir. Bunlar genellikle:
- Proje sahasında veya yakınında yaşayan vatandaşlar,
- Çevre koruma alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları (dernekler, vakıflar),
- İlgili meslek odaları (TMMOB'a bağlı odalar gibi),
- Belediyeler ve muhtarlıklardır.
Burada temel kriter, dava açanın kararla "menfaat ilişkisi" bulunmasıdır.
H3: Dava Süreci ve "Yürütmenin Durdurulması" Talebi
"ÇED Olumlu" kararının ilan edilmesinden sonra, dava açmak için genellikle 30 günlük bir hak düşürücü süre bulunur. Dava, projenin yapılacağı yerdeki İdare Mahkemesi'ne açılır. Davanın en kritik taleplerinden biri "yürütmenin durdurulması" talebidir. Eğer mahkeme, projenin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceğine kanaat getirirse, dava sonuçlanana kadar projenin tüm faaliyetlerini durdurabilir. Bu karar, projenin inşaatına başlanmasını veya devam etmesini engeller.
Dava sürecinde mahkeme, konunun uzmanlarından oluşan bir bilirkişi heyeti atayarak proje sahasında keşif yapılmasını ister. Hazırlanan bilirkişi raporu, davanın seyrini büyük ölçüde belirler. Rapor, ÇED raporundaki eksiklikleri, bilimsel hataları veya göz ardı edilen çevresel riskleri ortaya koyarsa, davanın kazanılma ihtimali artar.
Davanın Sonuçları ve Etkileri Nelerdir?
Mahkemenin davayı kabul ederek "ÇED Olumlu" kararını iptal etmesi, domino etkisi yaratan sonuçlar doğurur.
Öncelikle, projenin yasal dayanağı ortadan kalkmış olur ve projeyle ilgili tüm faaliyetler durmak zorundadır. Yatırımcı şirket, yeni bir ÇED süreci başlatmak ve bu sefer hukuka ve bilime uygun bir rapor hazırlatmak zorundadır. Bu durum, proje için ciddi bir zaman ve finansman kaybı anlamına gelir. Bazı durumlarda, yatırımcılar projeden tamamen vazgeçebilir.
Toplumsal açıdan bakıldığında ise kazanılan bir ÇED iptal davası, vatandaşların ve sivil toplumun hukuki yollarla doğal varlıklarını ve yaşam alanlarını koruyabildiğinin en somut göstergesidir. TEMA Vakfı gibi kuruluşlar tarafından takip edilen pek çok dava, Türkiye'nin farklı bölgelerindeki ekolojik açıdan hassas alanların korunmasında kilit rol oynamıştır. Bu davalar, kalkınma ve çevre koruma arasındaki hassas dengenin sağlanmasında kamu denetiminin ne kadar hayati olduğunu bizlere hatırlatır.
Sonuç
Sonuç olarak, ÇED iptal davaları, kağıt üzerinde kalmış bir yasal hak olmanın çok ötesindedir. Büyük projelerin toplumsal ve çevresel maliyetlerinin sorgulandığı, bilimin ve kamu vicdanının sesinin duyulduğu meşru bir zemindir. Bu davalar, bir yandan doğal ve kültürel mirasın korunmasına hizmet ederken, diğer yandan idari kararların hukuki denetimini sağlayarak demokratik işleyişe katkıda bulunur. Unutmamak gerekir ki, sürdürülebilir bir gelecek, sadece ekonomik büyümeyle değil, aynı zamanda çevresel ve toplumsal adaletin sağlandığı şeffaf süreçlerle inşa edilebilir.